Wednesday, May 17, 2006

GÜNEY’DE SENDİKALAR KONUSUNDA YAPILAN TOPLANTILAR ÜZERİNE

Bundan üç beş ay önce, Güney’deki bazı siyasî gruplara, sendikalar konusunda yapılan toplantılarda, görüşlerimizi bir bildiri ile sunmuştuk. Başlangıçta, çoğunluk tarafından kabul gören görüşlerimiz, sonradan reddedildi. Görüşlerimizin hemen arkasından, “Devrimci Yol” dergisini yöneten grup, bu dergide, sendikalar konusundaki görüşlerini dile getiren bir yazı yayınladı. Yazının, hiç bir çalışmanın sonucu ortaya çıkarılmadığı, içerisinde çok çeşitli zıtlıkların bulunmasından hemen anlaşılmaktadır. Bu bir yana, sonuçta, toplu sözleşme düzeninin yerleştirilmesinden başka hiç bir amaç taşımadığı da ortaya çıkıyor. Yeri olmadığı için, bu yazının eleştirisine girmiyoruz.
Biz, o bildiride, bu yazıda sözünü ettiğimiz görüşleri, Güney’in durumunu da göz önüne alarak, madde madde sunduk. En son toplantının izlenimlerini aldığımızda ve eleştiriyi yapanların kendi sendika anlayışlarını da öğrendikten sonra, -Bunlara, “Kurtuluş” dergisinin mensupları da dahildir.- ekonomist görüşlerin taarruzuna uğradığımız açığa çıktı. O toplantılarda, bu gruplara zıt gelen, bizim sendikalara yüklediğimiz fonksiyondu. Karşı duranlar, bizim, sendikalara siyasî parti hüviyeti verdiğimizi ileri sürüyorlardı. Bunu da kanıtlamak için, bizim sendikalarda “yer-altı” faaliyetlerinin de bulunmasına ilişkin görüşümüz ele alınmaktaydı. İşin esası, bu görüşler yavan ekonomizmin dar sınırlarını aşamamaktadırlar. Bu, onların tutucu siyasî varlıklarının, sendikalarda tezahüründen başka bir şey değildir. Biz şimdilik, Marks ve Engels’in sendikalar konusundaki şu görüşlerini duyurmakla yetiniyoruz.
Marks, “Ücret, Fiat ve Kâr” (1) adlı eserinde “Sermaye ile Emek Arasındaki Mücadele ve Sonuçları” başlığı altında şunları söylüyor:
“Bir de işçi sınıfı, ücretli iş sisteminin kapsadığı genel kulluğu tamamen bir tarafa bırakalım, bu gündelik mücadelelerin kesin sonuçlarını gözünde büyütmemelidir. Sonuçları doğuran nedenlere karşı değil, sadece sonuçlara karşı mücadele etmekte olduklarını; kendi aşağı doğru düşüş hareketlerini geciktirdiklerini, fakat yönünü değiştirmediklerini, sadece geçici çareler uygulamakta, fakat hastalığı iyi edememekte olduklarını unutmamalıdırlar. Şu halde, sermayenin arasız saldırılarının ve piyasa değişikliklerinin durmadan doğurduğu bu kaçınılmaz çarpışmaların, bütün vakitlerini almasına kendilerini bırakmamalıdırlar. Anlamalıdırlar ki, yürürlükteki düzen onları ezen bütün sefaletleriyle birlikte toplumun ekonomik dönüşümü için gerekli olan maddî şartları ve sosyal biçimleri de meydana getirir. Muhafazakârların parolası olan “âdil bir iş günü karşılığında adil bir ücret” yerine bayraklarına “Sömürge düzeninin kaldırılması” devrimci parolasını yazmalıdırlar.”
Marks, bir kaç satır sonra da, şöyle devam ediyor:
“Sendikalar, sermayenin tecavüzlerine karşı direnme merkezleri olarak iyi çalışıyorlar. Kudretlerini iyi hesap etmedikleri zaman kısmen başarısızlığa uğruyorlar. Aynı zamanda mevcut sistemin değiştirilmesi için çalışmak ve teşkilatlanmış güçlerini işçi sınıfının nihaî kurtuluşu için, yani sömürge düzeninin kaldırılması için, bir manivelâ olarak kullanmak yerine, yürürlükteki sistemin etkilerine karşı, küçük çatışma savaşları içinde kendilerini sınırlandırırlarsa genel olarak başarısızlığa uğrarlar.”
Engels, “İşçi Sınıfının Politik Eylemi” başlığını taşıyan yazısında (2) Enternasyonal Emekçiler Birliği’nin bir bildirisinden, konuyla ilgili şu satırları alır:
“İşçi sınıfının ekonomik mücadelede birleştirdiği gücünü, aynı zamanda toprak ağalarının ve kapitalistlerin siyasî iktidarına karşı bir manivela gibi kullanması gerektiğini gözönüne alarak;
Enternasyonal üyelerine:
“İşçi sınıfının içinde bulunduğu bu militan durumda, ekonomik hareketle siyasî eylemin ayrılmaz bir bütün olduğunu hatırlatır.”
Biz, kapitalizmin yıkılıp yerine sosyalizmin kurulması mücadelesinde, ekonomik mücadelenin önemini kavrayabildiğimiz içindir ki, sendikaların, siyasî mücadeleye tabi kılınmasını ileri sürüyor ve bunu sözde bırakmamak için de, mevcut sendika hareketinin yetmezliğinden söz ediyoruz. Aynı zamanda da, nasıl olması gerektiği konusunda, görüşler getiriyoruz. Onlar ise, Türkiye’deki sendika mücadelesinin çıkmazlarını görmekten uzaktırlar. Proletaryanın DİSK içerisindeki birliğini aşırı ölçüde abartmakta ve DİSK’e bir örgüt olarak, fetişizm derecesinde bağlanmaktadırlar. Bu yüzden de, bizim devrimci görüşlerimize karşı, düşmanca bir tutum takınmaktadırlar. Proletaryanın komünist siyasetinin bir aleti olarak göstermeye çalıştığımız sendikalara, onlar sadece ücret pazarlıkları yapılan örgütler olarak bakmaktadırlar.
Güney’deki toplantılarda, şimşekleri üzerimize çeken ve bizim, “Sendikalar Meselesi” başlıklı yazımızın en son paragrafında yer alan şu görüşümüzü tekrarlıyoruz:
“Şu andaki mücadele siyasetimizi, sadece DİSK yöneticilerine yöneltirsek, meselenin esasını kavrayamadığımızdan kuşkuya düşmemiz gerekir. Mücadele siyasetimiz, DİSK’in yapısına yöneltilmeli ve mutlaka, bu gerici mekanizmanın yıkılıp, yerine yenisinin yaratılmasına çalışılmalıdır. Ya devrimci yeni bir nitelik, ya da gerici sendikacılığa boyun eğmek... Gerici sendikacılığa boyun eğmeyen, yeni bir nitelik için mücadele eden hareketlerin yanında olmak, onları daha ilerilere götürmek, devrimci bir siyaseti izlemek demektir.”
Ekim 1977
(1) Ücret, Fiat ve Kâr – K.Marx (Sol Yayınları – Ekim 1965).(2) Sendikalar Üzerine – K.Marx, F.Engels, V.İ.Lenin (Bilim Yayınları – Ocak 1975)

0 Comments:

Post a Comment

<< Home