Wednesday, May 17, 2006

ULUSAL DEMOKRATİK CEPHE (UDC)

Şu sıralarda DİSK yönetiminde, beklenen çok önemli olaylar olmaktadır. Sosyal-demokratlar, yönetime el koymuşlardır. Bu işlemi yaparken, TKP’lilerin tasfiyesine girişmişlerdir. Sosyal-demokratlar, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, yönetimi ellerine geçirmek üzere giriştikleri plânın son kısmını yürürlüğe koymaktadırlar. Bu hareket, TKP’lilere, bir eşşek tepmesi gibi gelmiştir. Hem ağır bir darbe yemişler, hem de şaşkın ve perişan bir hâle düşmüşlerdir. Açıkçası, TKP’de sembolleşen revizyonizm, boylu-boyunca yere serilmek üzeredir.
TKP, bu defa da, DİSK’in sözcülüğü ve öncülüğünde, UDC diye bir herze ortaya attı. UDC’nin nasıl bir şey olduğunu, “Maden-İş” gazetesinin, 30 Ağustos 1977 tarihli 93’üncü sayısından öğrenelim. Yazının başlığı, “Ulusal Demokratik Cephe Nedir?” adını taşıyor. Aşağıya, yazının bütününü alıyoruz:
“Dünyanın her yerinde faşizme karşı en geniş ulusal güçlerin birliği cepheler yoluyla sağlanmıştır. Bu cephelerde işçi sınıfı yanına diğer emekçileri ve tüm faşizme karşı olanları da alarak bir güç ve eylem birliği oluşturur. 1930’ların İspanya’sında, 1936 Fransa’sında kurulan Halk Cepheleri, Bulgaristan’daki Vatan Cephesi, Çekoslavakya’daki Ulusal Cephe, vb. hep faşizm tehlikesine, faşist güçlere, faşist işgalcilere karşı oluşturulmuşlardır.
“Ülkemizde de kurulması için çaba sarfettiğimiz U.D.C. faşizme, tekelci sermayeye karşı mücadele edecek bir cephedir.
“Faşizme karşı kurulan cephelere işçi sınıfı ve öteki emekçiler kendi örgütleriyle katılırlar. Ama faşizme karşı bir cephenin kurulabilmesi için işçi sınıfının en geniş birliğinin sağlanması şarttır. Yani DİSK ile Türk-İş’in MC hedefi karşısında eylem birliği yapmaları şarttır. Ancak bu eylem birliğinin sağlanmasından sonra diğer meslek örgütlerinin, demokratik kuruluşların ve faşizme karşı olan, temel özgürlüklerden yana burjuva partilerinin cepheye katılması yararlı olabilir.
“Cephelerde çeşitli örgütler aynı koşulları kabullenerek, eşit haklarla katılırlar. Ama şüphesiz her örgüt kendi gücü oranında cephenin faaliyetlerinde etkin olur. Bu tür cephelerde işçi sınıfının örgütleri, öncülük görevlerini unutmayarak, örgütleyici ve harekete geçirici bir rol oynarlar. Nitekim U.D.C.’nin oluşturulması çabalarında da DİSK ve DİSK üyesi işçilere çok büyük görevler düşmektedir. DİSK içinde Demokrasi ve Dayanışma komiteleri oluşturmak, Türk-İş’e bağlı sendikalara ve işçilere U.D.C.’nin zorunluluğunu göstermek için çalışmak, bütün halka MC’nin ne olduğunu açıklamak bu görevlerdendir.”
Her şeyden önce, bu cephe, gazetenin yukarıda örneğini gösterdiği cephelerden, her yönden farklıdır. Bir kere o cepheler, Fransa’daki hariç, silahlı direnme cepheleriydiler. Fransa’daki ise, hükümet olma cephesi. Hatırlarsak bu cephe, Léone Blume’un başkanı olduğu bir burjuva hükümetini oluşturmuştu. Hemen 1937 yılında, Komintern’nin bu cepheyi eleştirdiğini de hatırlayabiliriz. İspanya’da Franko faşizmine karşı, Cumhurbaşkanı Azana’nın liderliğindeki Cumhuriyetçiler çevresinde, silahlı bir direniş cephesi kurulmuştur. Bulgaristan ve Çekoslavakya’da ise, cephe; komünistlerin önderliğinde ve siyasî iktidar hedefine ulaşmak üzere, silahlı bir mücadele için oluşturulmuştur.
Cephe için, önce işçi sınıfının en geniş birliğini oluşturmak gerektiğini söylemektedirler. Buna nasıl karşı çıkılabilir ki? Fakat bu birlik, DİSK ile Türk-İş’in eylem birliği imiş. Bu eylemler hakkında hiç bir bilgi yoktur. Her halde, Taksim alanında toplanıp nutuk çekmek demektir. O bir yana, cepheleşmeyi MC’yi yıkıp, yerine CHP’yi getirmekle eş gören bu anlayışa, proletaryanın kurtuluş mücadelesi nasıl feda edilebilir? DİSK ve Türk-İş yöneticilerinin anlaşmasını, proletaryanın birliği şeklinde gören bu anlayışa, proletarya nasıl rağbet gösterebilir? Ayrıca da, bir ekonomik mücadele örgütünün, üstelik de, böyle dejenere bir örgütün, cepheye önderlik etmesi iddiası da cabası...
Faşizmi MC ve ya diğer hükümetler ve partiler olarak görmek, faşizmin sadece siyasetlerini görmekten başka bir şey değildir. Faşizmi devlette aramak gerekir. Çözümü de, devlete karşı kurulacak bir cephede bulunmalıdır. Emperyalizme bağımlı kapitalist bir devletin, kaçınılmaz olarak faşizmi içinde taşıdığını anlayabilmelidirler. Ve anlayabilmelidirler ki, faşizmin yıkılması, bu devletin yıkılması demektir. Türkiye toplumunun tarihinden kovulması ise, yerine proletarya ve yoksul köylülüğün sosyalizme yürüyen devrimci demokratik diktatörlüğünün kurulması demektir. Yani emperyalizmin, ona bağımlı kapitalizmin ve müttefikleri toprak ağalığının yıkılması demektir.
Komünistlerin düşünebileceği cephe hareketi, içerisinde siyasî ve silahlı mücadelede fiilen önderlik ettiği ve proletaryanın asgari programını uygulaması demek olan bir süreci ifade eder. Asgari programın temel sloganı, “Sosyalizm için, Bağımsızlık ve Demokrasi” mücadelesidir. Bu anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-feodalist bir örgütlenmedir ki, ulaşacağ ınokta, proletarya ile yoksul köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğüdür. Yani, ulaşılacak noktada proletarya, kendi siyasî çatısı altında temel bir ittifak kurmuş olduğu yoksul köylü yığınlarıyla, sosyalizmin başlangıcı saymamız gereken, siyasî, ekonomik ve sosyal yönleriyle, yeni bir demokrasi düzeni kuracaktır.
Bu cephe hareketi içinde proletarya, ittifak kurduğu bütün burjuva unsurlara rağmen, kendi sınıf çıkarlarını sonuna kadar koruyacaktır. Hiç bir komünist hareket, burjuvazinin herhangi bir kategorisi ile ittifakı, onu iktidara getirmek şeklinde ele alamaz. Bu cümleden olarak, CHP’nin iktidara getirilmesi adına, proletaryaya bir cephe teşkil ettirmek, onun siyasî varlığını inkârdan başka bir anlam taşımaz. Proletarya kendisi bir sınıf olarak siyasî varlık sahibidir ve bütün öteki siyasetlerle, temelden çelişme içerisindedir. Bu temel çelişmeyi göremeden ittifaklar meselesine eğilmek, proletaryanın kurtuluş davasına ihanetten başka hiç bir anlam taşıyamaz.
Komünistler için cephe hareketinin gerçekleştirilmesi, proletaryanın ihtilâlci siyasî partisinin yaratılmasına bağlıdır. Bu durumda, bütün Türkiye’yi içine alan bir partinin nasıl yaratılacağı üzerine, teorik ve pratik olarak eğilmek, birinci ödev olmalıdır. Proletarya, komünist bir bilinç ile siyasî bir parti çatısı altında toplanmadan, proletaryanın çıkarına bir cephe hareketinin kurulması imkânsızdır. Bu günkü durumda ihtilâlci proletaryanın hedefi, komünist bir parti teşkilatlanmasına sahip olmaktır.
DİSK, cepheyi kurarken, proletaryaya, “DİSK içinde Demokrasi ve Dayanışma komiteleri oluşturmak” görevi veriyor. Bu konuda, hiç bir yerde açıklayıcı bir bilgi vermemişlerdir. Acaba, bu bizim anlayamadığımız “Demokrasi ve Dayanışma Komiteleri” ile ne demek isterler? Buruva kuyrukçuluğuna özel bir isim olsa gerekir.Her şey açıktır. Proletaryanın çıkarlarını dile getirmeyen ve burjuva görüşlerin emrinde bulunan bir siyasî hareket, eni-sonu yıkılmaktan kendisini alakoyamayacaktır. Kısaca, DİSK içerisinde tepeden yönetmeyi kendisine seçmiş olan bir siyasî grubun bürokratik hegemonyası elbette ki son bulacaktır. Ve diğer bir burjuva yönetim kendisini ekarte ederken, proletaryadan hiç bir destek bulamayacaktır. Üstelik kendisine tekmeyi vuran CHP’nin, proletarya arasında geçici de olsa, prestijini yükselten gene bu TKP’dir. Yoksul yığınlara kabul ettirilmeye çalışılan “Umudumuz Ecevit” sloganına bile sahip çıkanlar bunlardır. Çünkü onların da umutları Ecevit’tir. Demokrat burjuva olarak değerlendirdikleri bu Ecevit iktidara gelecek, 141-142 kanun maddelerini kaldıracak ve TKP seçimlere girecektir. Bunlar bu kadar böndürler ve bu kadar Türkiye’nin sosyal ve siyasî tahlilini yapmaktan acizdirler. Ve ya bilinçli olarak, proletaryanın düşmanı.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home